Showing posts with label Yeni Malzemeler. Show all posts
Showing posts with label Yeni Malzemeler. Show all posts

DARPA’nın sesten 20 kat hızlı uçmasını planladığı hipersonik uçak ilk denemede başarısız oldu.

ABD silahlı kuvvetlerinin, sesten yaklaşık 20 kat hızlı insansız bir hava aracıyla yaptığı denemenin başarısızlıkla sonuçlandığı, aracın hedefine varmasından önce kaybedildiği bildirildi.

22 Nisan günü bir roketle, Kaliforniya'daki Vandenberg Hava Kuvvetleri Üssünden fırlatılan "The Falcon Hypersonic Technology Vehicle-2 (HTV-2)" adlı test aracının, onlarca kilometre irtifada roketten ayrılarak, ses hızının yaklaşık 20 katına ulaşması ve Büyük Okyanus üzerinde, saatte 20.920 kilometre hızla uçarak, Hawai adalarının 4000 kilometre güneybatısındaki Kwajalein Atoll'da denize çarpması planlanmıştı. Test aracı, yerden fırlatılmasından 30 dakika sonra okyanus üzerindeki hedef noktasında suya çarpacak ve batacaktı.

picture2[1]

ABD Gelişmiş Savunma Araştırmaları Projeleri Kurumu (DARPA) sözcüsü Johanna Spangenberg Jones, AP'ye yaptığı açıklamada, aracın roketten ayrıldığının düşünüldüğünü, sonrasında araçla irtibatın kesildiğini belirtti. Sözcü, sağlanan verilerin ilk yorumlarına göre aracın atmosferde bir süre yerden kontrol edilebilen bir uçuş yaptığını, ancak yerden fırlatılmasından 9 dakika sonra araçla irtibatın kesildiğini ifade etti.

htv1

Hava Kuvvetleri, Donanma, Kara Kuvvetleri ve ABD Füze Savunma Kurumunun uçuş bilgileri üzerinde yapacağı değerlendirmelerle, ne olup bittiğinin detayları ve aracın nereye düştüğü öğrenilmeye çalışılacak. Bu uçuşun ana amacı, aşırı hızlı uçuşların gerçekleştirilmesi için geliştirilmiş teknolojilerin test edilmesiydi. Perşembe günü yapılan bu test, HTV-2 için planlanan iki denemeden ilkiydi.

htv2

DARPA açıklamasına göre, ABD silahlı kuvvetleri, yeryüzünün herhangi bir köşesinde ortaya çıkabilecek tehditlere, sesten 20 kat hızlı (Mach 20) hareket ederek müdahale edebilecek silahların geliştirilmesi üzerinde çalışıyor.

http://www.darpa.mil/Docs/FalconHTV-2FactSheet.pdf

http://www.darpa.mil/Docs/DARPAFalcon%20HTV-2NewsRelease%20Final.pdf

http://en.wikipedia.org/wiki/DARPA_Falcon_Project

Hafif rakipleri karşısında, ağır tankların şansı kalmadı

Ağır bir tank, 20’nci yüzyılın en güçlü kara savaşı sembolü, şimdi yerini plastik zırhlı ve görünmezlik teknolojisiyle donatılmış hafif versiyonuna bırakıyor.

Yeni jenerasyon bu tanklar Birleşik Krallığın en iyi tankı Challenger2’nin yarısı kadar ağırlıkta, ve 2 katı hızda. Plastik gövde radara karşı kalkan görevini görüyor ve uranyum başlıklara karşı dirençli. Zırh delici havanları ve elektro-termal kimyasal silahları ile mükemmel ateş gücüne sahip. İngiliz savunma ajansı tarafından geliştirilen tankın, önümüzdeki 25 yıl içerisinde uygulamaya çıkması öngörülmüyor. Gelecekteki Ani Etki Sistemi adı verilen 20 tonluk tanklar dev kargo uçakları ile taşınabilecekler, günümüzde 70 tonluk challenger’lar sadece deniz yoluyla taşınabiliyorlar.

QinetiQ%20Plastic%20tank[1]

Kosova savaşı sırasında, Yunanistan’ın Selanik kentindeki liman üzerinden Makedonya’ya taşınan tanklar, yol üzerinde karşılaşılan, protesto eden ve engellemeye çalışan Sırplar’a maruz kaldı. Kosova, Sierra Leone ve Doğu Timur gibi bölgelerdeki sorunlara ulaşma konusunda çekilen zorkluklar ortadadır.

Ayrıca proje araştırmacıları, maliyetlerin en az %25 oranında azalacağını belirtmekteler. Amerika’lılar bu konuda kendi projelerini yürütmekteler, Rus’lar bu konu hakkında araştırma yapabilecek paraya sahip değiller, Çin’lilerinde orta vadede böyle bir projeye girişebilecek teknolojik birikimleri yok.

drapanel[1]

Vickers tarafından üretilen Challenger 2, daha 1995 yılında devreye alındı ve Ordu 380 tanesinin siparişini önümüzdeki sene için bekliyor. Ancak projenin başı belada, program 2 sene geriden geliyor ve her bir ünite 55 milyon paund daha fazla maliyete sebep oluyor. Üretici firma ilk etapta zaten çok fazla hatanın oluştuğu projede, hatalar düzeltilene kadar yeni sipariş almıyor.

dra3a[1]

Mükemmel dayanım ve ateş gücüne karşılık, dikey yapısı sadece belli arazi şartlarına izin verebiliyor. General Sir Mike Jackson, Kosova’da dik dağ yamaçlarında ve vadilerden geçerken pusulara çok sık yakalandıklarını söylüyor. Kosovada Challengerları ile hareket eden The Royal Scots Dragoon Guards, tankları yerine atlarına binerek, pusuda kaybettikleri tanklarını bulduklarını ve onları oradan birdaha hareket ettirmenin imkansız olduğunu anlatıyor. Bu şartlarda Challenger 2 ve diğer NATO ana savaş tankları genellikle 70 ton ağırlık aralığında ve gelecekte hafif ve hızlı yeni tankların en iyi çözüm olacağı görülüyor.

logo-london[1]

http://www.generaldynamics.uk.com/solutions-and-capabilities/fres-and-armoured-fighting-vehicles

http://en.wikipedia.org/wiki/Future_Rapid_Effect_System

Sıvı Aynalı Teleskoplar Ay Yolunda

Kanadalı araştırmacılar, gelecekte Ay’ın üzerine yerleştirilmesi planlanan teleskopta da kullanabilecekleri bir akışkan ayna ürettiler.

İlk Sıvı Aynalı Teleskop NASA JSC’de üretilip, Cloudcroft, New Mexico’ya taşındı. Teleskop, 3 m çapa sahip bir tabla içerisinde 4 galon sıvı cıvanın 10 rpm ile dönmesi ile çalışmakta. Merkezde oluşan güç ile eğilen cıva yüzeyi, dünyanın yerçekimi ve merkez kaç kuvveti etkisi ile mükemmel bir parabolik yüzey elde edilir ve f/1.5 oranında reflekte değerine sahip, optik kalitesi parlatılmış cam yüzeyi ile eşdeğer bir ayna elde edilmiş olunur.  Gerekli olan stabiliteyi sağlamak içinde bütün ayna tertibatı havalı destek üzerine monte edilmiştir.

30926_400629147839_270613262839_4151664_3110501_n[1]

Akışkan aynalarla çalışan teleskoplar, normal aynalarla çalışan teleskoplardan yüz kat daha güçlü oluyorlar ve büyük olasılıkla da, uzayda bir araya getirilmeleri daha kolay olan parçalardan oluşuyorlar. Bu nedenle de, normal teleskoplardan çok daha büyük çaplara sahip olacak şekilde geliştirilmeleri olası. Örneğin, Hubble’dan çok daha güçlü olan ve 2013 yılında uzaya gönderilmesi planlanan James Webb teleskopunun çapı yaklaşık 6 metre kadarken, akışkan aynaların kullanılmasıyla yapılacak ay teleskoplarının çaplarının 20 ile 100 metre arasında değişen çaplarının bulunabileceği öneriliyor. NASA tarafından da desteklenen projeyle üretilen akışkan ayna, gümüş filmle kaplı bir iyonik akışkan havuzundan meydana geliyor.

lzt[1]

Bu iyonik akışkanın en önemli özelliklerinden birisi de, Ay yüzeyindeki sert koşullara uyum gösterecek kadar düşük bir donma noktasına sahip oluşu. Bilim insanları, Ay yüzeyine teleskop yerleştirilmesiyle, Dünya’dan çekilen fotoğraflarda kalite düşüklüğüne neden olan atmosfer etkisinden de kurtulmuş olacaklar. Şimdilik tek sorun, bu teknolojinin son derece pahalı oluşu. Projeye hemen başlanması durumundaysa yapımın 20 yıl kadar sürmesi bekleniyor.

nasa_logo[1]

http://orbitaldebris.jsc.nasa.gov/measure/optical.html

http://www.astro.ubc.ca/lmt/lzt/index.html

DARPA’nın 50 yılı

Amerika Birleşik Devletlerini teknolojik süprizler karşısında hazırlıksız bırakmamak için kurulan DARPA, 50 yıldır çok önemli başarılara ve hatalara imza attı.

 dn13907-2_300[1]

Başarılı Projeleri

İnternet: Günümüzde kimin birçok bilgisayarı birbirine bağlayarak ağ yapısını icat ettiği hakkında tartışmalar mevcuttur. Ancak bunun 1960’larda DARPA tarafından kurulan ARPANET ağı olmadan gerçekleşemeyeceğini biliyoruz. Bu ağın asıl amacı kendi kendini tamamlayan ve ağ içerisinde bir cihazın bozulduğunda veya devre dışı kaldığında bile diğer ağa bağlı bilgisayarlar tarafından onun işinin görülmesi ve işin aksamamasıdır. Bu bilgi aktarımı ilk defa ayrı büyük ağlar tarafından iletildiği bir yapıydı ve sabit akışlı değildi. Sayesinde günümüzde hala kullanılan TCP/IP özelliğinin bulunmasını sağlandı.

GPS: Küresel konumlama sistemi(GPS) kesinlikle şu an hayatımızda olmasaydı kaybolmuştuk. Ancak bundan önce şimdiki NAVSTAR GPS uyduları fırlatıldı, ve Transit adı verilen 5 DARPA uydusunun oluşturduğu sistemi oluşturdular. 1960’ta ilk kez çalıştırıldıklarında, ABD donanmasına saatlik olarak yer bildirimini 200 metre hata ile yapmaktaydılar.

KyotoTaxiRide[1]

Simultane Tercüme: Şu an ticari olarak satılmamasına rağmen, elde taşınabilen dil çevirisi yapan aletler DARPA tarafından geliştirilerek şu an Irak’ta kullanılması sağlandı. Doğruluk oranı bazı zamanlarda %50’ye kadar düşmesine rağmen, cihazlar yerdeki güçler tarafından çok güzel diyalogların yapılabilmesini sağladı.

Hayalet Uçaklar: DARPA’nın büyük ihtimalle süpriz teknolojilerle ortaya çıkma amacına en uygun örneğidir – bu fikirle ABD Hava Kuvvetleri bile etkilenmişlerdir. İlk prototip, Have Blue, 1970’lerin sonlarında test edildi ve F-117 Nighthawk Hayalet Uçak olarak seri üretime geçildi.

 

Gallium Arsenide: DARPA’nın az bilinen buluşlarından biridir, yarıiletken galyum arsenidin geliştirilmesi 1980’lerin ortalarında, 600 milyon $’lık bilgisayar araştırması sonucu gerçekleşti. Silikona göre daha pahalı olmasına rağmen, malzeme, kablosuz iletişim çipleri ile cep telefonlarından uydulara kadar yaygın olarak kullanılıyor, yüksek elektron hareketi sayesinde, yüksek frekanslarda çalışabilmesini sağlıyor.

Başarısız Projeler

Hafniyum Bombaları: Soğuk Füzyon fiyaskosu hikayesi hatırlanırsa, DARPA 1990’larda 7 milyon $’ı nükleer bir serpinti olmaksızın, büyük gama ışını patlamalarını serbest bırakacak bir bomba geliştirmek için harcadı.

Teoride aşırı-pahalı hafniyum metalinin küçük bir miktardaki radyoaktif izomerinin, X-Işınları ile vurulması sonucu bir enerji seli oluşturulması bekleniyordu. Şimdiye kadar bunun gerçekleştirebildiğine dair hiçbir kanıt yoktur.

Mekanik Fil: Vietnam savaşı sırasında, orman içerisinde herhangi bir aracaın ilerleyebileceği düzgün bir yol olmadığı için DARPA, mekanik bir film yapmak istedi. Yüksek Teknoloji Hannibal’ın aklına gelebilicek bu fikir hiç bir zaman gerçeleştirilemedi. Proje direktörü bu planı duyduğunda, “lanet aptal bir fikir” diyerek tepki verdi ve kimsenin duymadığını umarak projeyi iptal etti.

Telepati ile Anlaşan Ajanlar: Dairenin en rezil hatalarından biri 1970’lerdeki pisişik ajan programıydı, Sovyet’lerin o dönemde bu konu hakkında çalışma yaptıkları hakkında raporlar sonucu denenmeye başlanmıştı. DARPA o dönemde milyonları telepati ve piskokinetikleri görebilmek – düşünce gücü ile objeleri yerinden oynatmak – uzaktan emir verilen casuslar yaratmak – için harcamıştı. Yapamadılar.

FutureMap: Bu program örneğin terörizm ile gelecek piyasaların nasıl gelişeceğini ve durumunun ne olacağını önceden belirlemek için uygulanmıştı. Piyasaların şimdi olan olaylar ile gelecekte nasıl etkileneceklerini ve gelecekteki durumlarının nasıl olacağını tahmin etmeye çalışıyorlardı. FutureMap 2003’te, ABD politikacıları tarafından terörist vahşetleri hakkında iddaya tutuşmanın “saçma ve gülünç” olarak addedilmesi ile rafa kaldırılmıştır.

Orion:   DARPA oluşturulduktan çok kısa bir süre sonra, Proje Orion, periyodik olarak arkasından nükleer bomba bırakarak ilerleyen bir gezegenlerarası uzay aracı yapmayı planlamıştı.  Tüm gövde dev bir şok emici gibi tasarlanmış ve arkada koruyucu malzeme kaplı kalın bir kalkan insan yolcuları korumak için tasarlanmıştı. Nükleer serpinti endişeleri ve Kısmi Test Yasaklama Anlaşması'nın imzalanması ile 1960'ların başında proje sona erdi.

NASA-project-orion-artist[1] 

Devam Eden Projeler;

Robot Arabalar: DARPA’nın Grand Challenge yarışları sürücüsüz araçların uzun mesafeleri zor yol koşullarında aşması ve yogun trafikte yol alması gibi zor bir hedefe ulaşma çalışmalarına hız kattı.

stanford_robot_car[1]

Yarışmacılara, şimdiden ürettikleri şaşırtıcı araçları ve verdikleri fikirler için teşekkür etmekten başka bir şey yapamayız. DARPA’nın robot araçlarının gerçek ordu veya sivil senaryolarda kullanılması için büyük ihtimal fazla beklemeyeceğiz.

http://www.idsia.ch/~juergen/robotcars.html

Z-Adam: Hedef: Askerlerin dikey duvarların üzerinden ip veya merdivenler dışında saniyede 0.5 metre mesafe ile kat etmesi. Çözüm: Mikroskopik saçlar veya “setae”, kertenkelelerin duvarları ve tavanları aşmasını sağlayan yapılar. Sentetik olarak üretilmiş setae kullanan robotlar çoktan yapıldılar bile.

Gecko_foot_on_glass[1]

Sualtı Geçişi: Piyade-taşıyıcı topidolar, süperkavitasyon adı verilen fenomen sayesinde 100 knot hızlarına kadar çıkabilirler. Bu durum objenin etrafındaki suyu buharlaştıracak kadar hızlı gittiğinde, objenin etrafını çevreleyen bir tek balon içerisinde yol almasıyla oluşur.

supercav%20torpedo[1]

Torpido ile su arasında temas olmaması, sürtünmeyi %70 oranında düşürür. Şu ana kadar yapılan testlerde gerçek insan olmayan uzaktan kumandalı araçlar kullanılmıştır.

Biyonik Kaslar: DARPA prostetik kasların, tam fonksiyonlu, sinirsel olarak kontrol edilebilir ve normal hissetme kapasitesine sahip olmasını istiyor ve bunun için ciddi araştırmalarda bulunan bilim adamlarını finanse ediyor.

Örneğin, Segway’in mucidinin yaptığı biyonik kolun şaşırtıcı beceriler ini gösteren video, ve başka takımların yaptığı düşünce kontrolü ile çalışan prostetik prototip.

Switchblade: DARPA şu anda insansız hava araçları(UAV)’nın geliştirilmesini destekliyor. Switchblade gelecekte uzun mesafe görevlerine uygun ilk süpersonik UAV  olma yolunda ilerliyor.

Bomber_1_485[1]

10.3 milyon$’lık proje olağandışı bir tasarıma sahip. Hava aracının 61 metrelik açıklığa sahip kanatları hız kazanıldığında 60 derecelik açı ile, Mach 2 hızlarına çıkabilmesi için, bir kanat yönü önü ve diğer kanadın yönü geriye yönlenecek şekile gelene kadar dönüyor.

Bomber_2_485[1]

Dışiskeletler: Dışiskeleti bir  nevi mekanik olarak bütün bir vucudu geliştirmek anlamına gelebilir. DARPA askerlerin uzun mesafeleri yürüyebilmesi ve daha fazla ağırlığı üstlerinde taşıyabilmesini istiyor.

exoskeleton-707113[1]

DARPA finansmanı ile MIT tarafından geliştirilen bir dışiskelet, 36 kiloluk ağırlığın %80 oranında daha hafif hissedilebilmesini sağlıyor.

ns_logo[1]

darpa[1]

Görünmezlik yolunda görünür adım

İnsanoğlunun her zaman hayal ettiği şey; görünmezlik. Bu rüya için önemli bir adım atıldı: altın bir yüzey üzerindeki küçük bir yumru görünmez hale getirildi.

Almanya'da yapılan çalışmalar sonucunda, cismin yaydığı ışını kontrol atına alarak görünmez hale getirilmesi yönünde önemli bir adım atıldı.

Science dergisinde yayımlanan araştırmayı yürüten ekibin başında bulunan, Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü'nden Tolga Ergin, dönüşüm optiği kullanılarak görünmezliği sağladıklarını belirtti. Bu teknolojiyle, ışığın yayılımı yönlendirilebiliyor, kontrol altında tutulabiliyor.

Ergin ve meslektaşları, fotonik kristaller kullanarak bir görünmezlik perdesi elde etti. Bu perdeyle, altın bir yüzey üzerindeki küçük bir yumruyu görünmez hale getirmeyi başardılar.

PI_2009_092_72dpi[1]

Bu perde, özel merceklerden oluşuyor. Perde ile, yumrudan çıkan ve görünürlüğünü sağlayan ışık demetleri yönlendirilerek cisim gizleniyor. Bu işlem, bir cismi halıyla örtüp gözden uzak hale getirmeye ve sonra halıyı da görünmez yapmaya benziyor. Buradaki mercek sistemi ile oluşturulan perde, cismi örten ancak görünmeyen halı gibi davranıyor.

Ergin Reuters'a telefonla yaptığı açıklamada, "Elde ettiğimiz sonuçlar oldukça heyecan verici, çünkü insanoğlu her zaman görünmezlik istemiş veya görünmezlik pelerinine sahip olmayı düşlemiştir. Bizim çalışmamız, bunun mümkün olabileceğine dair ilk ipucunu sağladı. Bu tekniğin işe yaradığını gösterdi" dedi.

Ergin, bir insan veya bir arabanın, uyguladıkları bu teknikle görünmez hale getirilmesi için uzun yıllar daha çalışılması gerektiğini de belirtti.

Dönüşüm optiği alanında geçmişte çeşitli teknikler önerildiğini, bunlar arasında, ışın demeti yoğunlaştırıcı, ışın demeti yönlendirici gibi tekniklerin yer aldığını, ayrıca her yönden gelen ışınları bir noktada toplayacak antenler ve daha nice teknikler önerildiğini belirten Ergin, "Geleceğin neler getireceğini henüz bilmiyoruz. Ama bu alanda olasılıklar ve imkanlar oldukça geniş" diye konuştu.

PDF için; http://tinyurl.com/yakkr9k

logo_aaas-1[1]

kit_logo_V2

Şekerden plastik üretildi

Imperial College London'dan bilim adamları, hızlı büyüyen ağaçlar ve çimenlerdeki şekeri, plastik üretmek üzere, polimer olarak bilenen büyük bir moleküle dönüştürdüler.

İngiliz bilim adamları, gıda paketlemesinde kullanılmak üzere şekerden plastik yaptılar.

Telegraph gazetesinin haberine göre, Imperial College London'dan bilim adamları, hızlı büyüyen ağaçlar ve çimenlerdeki şekeri, plastik üretmek üzere, polimer olarak bilenen büyük bir moleküle dönüştürdüler.

Halihazırda pazarda mısır gibi doğal maddelerden üretilen plastikler bulunuyor, ancak bunlar hızlı bir şekilde doğaya karışmıyor.

news_events.ne_images_pkg[1]

Bu yeni keşfin, plastik üretimi için petrolün kullanılmasının önüne geçmenin yanı sıra insanların şekerden yapılmış ambalaj atıklarını diğer organik çöplerle birlikte evlerinde yok etmelerine imkan tanıyacağı belirtildi.

Petrolden yapılan plastiklerin doğada erimesi yüzlerce yıl alırken, bu yeni madde aylar içinde doğaya karışabiliyor.

Fizik ve Mühendislik Bilimleri Araştırma Konseyi'nden Charlotte Williams, şekerden yapılan plastiğin 5 yıl içinde piyasaya sürüleceğini söyledi.

Dünyada üretilen petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 7'si plastik üretiminde kullanılıyor. Plastiklerin yüzde 99'u fosil yakıtlarından üretiliyor.

Şekerden plastik üretme yönteminde, geleneksel plastik üretimine göre daha az enerji tüketiliyor belirtildi.

logo_imperial_college_london

%100 yenilebilir enerjiyle yaşayan bir ada

Küçük bir Danimarka adası teknik olarak %100 sürdürülebilir enerji kaynakları kullanıyor. Bu uygulama heryerde başarılı olabilirmi?

Danimarka adası Samso, neredeyse tamamen elektrik, ısı ve sıcak su kaynaklarından elde edilen yenilenebilir enerji kullanmakta. Adanın sahip olduğu tuhaf cazibe, birçok danirmarkalının yazın buraya gelmesini sağlıyor. Aynı zamanda Samso uzun bir geçmişten gelen kültüre sahip, örneğin kendine has mimarisiyle saman-çatılı evleri ile. Adada bir modernistin eski bir ahırı alıp, etrafını tamamen güneş enerjisi panelleri ile kaplayarak kurduğu Enerji akademisi şimdiye kadar ziyarete gelen 500.000’i aşkın turiste yenilenebilir enerji devrimi hakkında eğitim vermiş.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_1[1]

Adadaki 22 köy ve 4000’i aşkın insan için 11 tane bir megawattlık arazi tipi rüzgar türbini ve 10 tane 2 megawattlık dalga rüzgar türbini enerji üretiyor. Bunlar adada yaşayan insanların ihtiyacından daha fazla ve Samso 80 milyon kilowatt/saatlik rüzgardan elde edilmiş enerjiyi ihraç ediyor. Bu durumda adanın yenilenmeyen enerji (otomobil, kamyon, feribot yakıtları vs.) ile kaybettiği parayı dengelemesini sağlıyor.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_2[1]

Ada üzerindeki 50 metrelik 10 tane rüzgar türbini tarlaların ve köylerin üzerinde yükseliyor. Samso Enerji Akademisi direktörü Soren Hermansen, “Çocukluğumda bu tepeler, rüzgar türbinleri dikilene kadar sadece birer tümsekti” diyor. “Biz 300 senelik değirmenlere sahibiz. Buraya onları yapanlar çevresel etkileri veya kuşları düşündükleri için deği sadece burada güzel bir neden için olmaları gerektiği için yapmayı düşünmüşler. Bugünde aynısı gerçekleşiyor.”.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_3[1]

Kara tipi rüzgar türbinlerinden birinin üzerine tırmanıp motor kısmındaki bu devasa makineyi rüzgara karşı döndüren küçük dümeni görmek heyecan verici. Küçük bir alanda birbirine yakın 10 devasa dalga tipi rüzgar türbini daha bulunuyor. Bu türbinler en yüksek üretim için kendi etraflarında 360 derece dönebiliyorlar ancak bu türbin, fazla ısınmış vites kutusu yüzünden bakıma alınmış durumda.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_5[1]

Yedi Samso’lu çiftçi 5 senelik buğday ve çavdar samanı sağlamak için ısı satralleri ile anlaşma imzalamışlar. Yarım tonluk balyalar halinde depolanan samanların herbiri 1 varil petrolün verdiğinden daha fazla enerji sağlıyor. Bu balyalar bir makina ile kesilip biçiliyor ve bu parçalar vakum ile çekilerek küçük bir boru ile yan odadaki fırına veriliyor. Kışın en soğuk günlerinde 12'ye kadar sayıda balya burada öğütülebiliyor. Yakma işlemi sırasında ortaya çıkan karbondioksidi, samanların büyüme sırasında temizlediği karbondioksit dengeliyor. Brundby ve Ballen köylerinde yaşayan 260 kadar Samso’lu, ısı ve sıcak sularını yine saman yakarak sağlıyorlar. Fırın içerisinde 1.2 megawatt değerinde enerji ve 92.7 C dereceye kadar çıkabilen ısı üretilebiliyor. Artık olarak kalan kül ise çiftçilerin tarlalarına geri dönüyor.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_7[1]

Norby’de kurulan bölge ısıtıma merkezi, odun kırıntıları ile köylüler için sıcak su ve ısı üretiyor. Bir çok Samso’lu evine yüksek verimli odun fırınları, ocaklar veya şömineler yaptırmış ancak bunlar bölgesel ısıtma merkezine bağlantısı yapılamayan yerlerde yaşayan insanlar. Bu merkez adanın ihtiyacı olan ısı ve sıcak suyun tek başına %70ini karşılayabiliyor. Merkez ayrıca güneş ışınları yeterli seviyede olduğunda 2500 metrekarelik güneş panelleri ile ısı ve sıcak su üretiyor; özel üretilmiş 800 metre küplük izoleli tank bütün günde üretilen ısıyı (Neredeyse saatte 50 megawatt) depolayabiliyor.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_8[1]

En önemli konulardan biriside ısı izolasyonun sağlanması ve ısı kaybının olabildiğince az olabilmesi. Samso'da yaşayan insanlar evlerinde, geri dönüşümlü kağıttan yapılan özel bir izolasyon malzemesi kullanıyor.

 340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_11[1]

Enerji akademisinin yeni bir projesi ise rüzgar türbinlerinin gece ürettiği enerjinin elektrolizer ile hidronjen üretilmesinde kullanılması. Hidrojenin ucuz olarak depolanarak fosil yakıtları yerine kullanılabilmesi sağlanırsa ekonomi açısındanda büyük faydalar sağlayacak. Samso’nun etrafını kaplayan diger yerlerdeki kömürle çalışan enerji santralleri ise uzaklardan görülüyor. Bu santralleriden her biri sadece bir ayda, Samso’nun şimdiye kadar üretilmesini önlediği karbondioksitten daha fazla salınım yapıyor.

340F99BB-0BA1-458A-B222742DDD7D1EBE_13[1]

 

January 19, 2010 by David Biello, Sciam

sciam_logo[1]

 

Ay'da Nefes Almak

Cambridge Üniversitesi’nden bilim insanları Ay taşından oksijen üretebilecek bir reaktör geliştirdi.Eğer bir Ay üssü kurulacaksa bu çok önemli bir teknoloji.
İster Ay’ın kaynaklarının kullanımı için olsun, ister uzayın daha derinliklerini keşfetme amacıyla atlama noktası olarak kullanmak için olsun, gelecekte kurulacak Ay üssünün sakinlerinin, hayatta kalabilmek için oksijene ihtiyacı olacak.Büyük miktarda oksijeni Ay’a taşımak çok pahalı, bazı tahminlere göre ton başına 100 milyon dolar kadar.Bu nedenle araştırmacılar Ay’da oksijen üretmenin daha ucuz yollarını bulmaya çalışıyor.NASA, uzun süredir Ay taşından oksijen elde etmenin yollarını arıyordu.

moon_base[1]
Cambridge Üniversitesi’nden malzeme bilimci Derek Fray ve meslektaşları, metal oksitlerden metal ve alaşım elde etmek amacıyla 2000’de icat ettikleri elektrokimyasal bir süreci biraz değiştirerek Ay taşından oksijen üretme problemine olası bir çözüm bulmuş.Fray ve meslektaşları testlerinde NASA’nın geliştirdiği, JSC-1 adlı yapay Ay taşını kullanmış.Fray her biri 1 metre yüksekliğinde üç reaktörün Ay üzerinde yılda 1 ton oksijen üretmeye yeterli olacağı öngörüyor.1 ton oksijen üretmek için 3 ton Ay taşı gerekiyor.Ekip yapılan testlerde Ay taşının oksijen veriminin neredeyse % 100 olduğunu görmüş.Üç reaktörün ihityaç duyacağı yaklaşık 4,5 kilovat enerji, güneş panellerinden hatta Ay’a yerleştirilecek küçük bir nükleer reaktörden bile elde edilebilir.


Fray ayrıca fazladan 16,5 milyon dolarlık bir projeyle, uzaktan işletilebilecek daha büyük bir reaktörün “dayanıklı bir prototipini” geliştirebileceğini ekliyor. Şu anda da Avrupa Uzay Ajansı’yla birlikte bu amaca ulaşabilmek için çalışıyor.

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı Grid’e Kavuşuyor

Yıllık 3 milyon DVD kapasitesinde bilgi akışına imkan veren Dünya’nın en büyük gridlerinden birisi Cuma günü resmi olarak devreye giriyor.Dünya Büyük Hadron Çarpıştırıcısı Hesaplama Gridi 100000’den fazla işlemcinin bir arada çalışmasını sağlayabiliyor.Bu sistem, 33 ülkeden 7000 bilim adamının İsviçre’deki Cern laboratuarlarında bir yılda üretilmekte olan 15 petabyte’lık veriyi işleyebilmelerine imkan tanıyacak.

Grid-20091104[1]

Dünyanın bir çok yerindeki enstitülerde grid kurulumu ile ilgisi olan akademisyenler açılış kutlamalarına video bağlantısı ile katıldılar.Yıllardır grid’in yapımı ve ana üniversite ve laboratuarların arasında olduğu 11 anahtar konuma 1 Gbps’lık bağlantılarla bağlanması için çalışmış Bilim adamları geniş bant grid hesaplamalarının araştırmaların yapılış şekillerini dönüştürdüğünü söylediler.
Silicon.com sitesine konuşan Cern'in genel direltörü Robert Aymar, ilave insan gücü ve işlem kapasitesi ile bilimsel buluş yapma hızının değişeceğini söylüyor.

Dünyadaki bilim adamlarının hemen hemen yarısının bu deneyden çıkan veriyi inceleyeceğini söyleyen Aymar, “Bu tüm Dünya'nın ortak çabası” diye de ekliyor.Sistem açılış için hazırlanırken grid üzerinde, 2007 yılında yaklaşık 44 milyon ve 2008 içerisinde ise şu ana kadar 65 milyon hesaplama yapıldı.
Cern Gridin hazırlanması için ihtiyaç duyduğu malzeme ve iş gücü için yaklaşık 100 milyon Euro harcadı.Bu fon ulusal hükümetler ve Avrupa birliğinden sağlandı.LHC deney başladığında ortaya çıkan sorundan dolayı 2009 ilkbaharına kadar faaliyete başlamayacak.

http://software.silicon.com/applications/0,39024653,39297565,00.htm

iPill

En büyük hastane aygıtları üreticilerinden biri olan Philips, içinde algılayıcıları, mikroişlemcisi, pili, kablosuz vericisi ve ilaç bölmesi bulunan bir hap üretti.Hapın özelliklerine bakarak yakın bir gelecekte içimizde mini bir hastanenin gezineceğini düşünebiliriz."iPill" adı verilen bu hap bağırsaklarda, hastalığın görüldüğü alanı asit algılayıcıları sayesinde saptayıp ilacı tam o noktaya vermek amacıyla geliştirilmiş.

Hap[1]

Sindirim sistemi hastalıklarının tedavisinde kullanılacak hap, yalnızca hastalıklı bölgeye etki ettiği için ilacın dozu düşük tutulabilecek ve yan etkiler de azaltılabilecek.Aynı zamanda haptaki sıcaklık algılayıcıları, bedenin çeşitli bölgelerinden ölçümler alıp kablosuz vericisiyle verileri dışarıdaki bir alıcıya gönderebilecek.Daha önce de bedenin içinde minyatür kamera gibi bazı tanı araçları taşıyan kapsüller kullanılmıştı; ancak bu kapsüller ilaç taşımıyordu.

http://www.research.philips.com/newscenter/backgrounders/081111-ipill.html

Atom Çekirdeğine Veri Depolama

İleride bir gün belgelerinizi disk sürücüsünden alıp bir atomun çekirdeğine yükleyebilirsiniz.Bilim insanları “bilgisayar belleğinin minyatürleştirilmesinde son nokta” olarak adlandırılan ve veriyi bir atomun çekirdeğinde yaklaşık 2 saniye depolayan bir sistemi tanıttı.Bu, kuantum bilgisayarların geliştirilmesi için önemli bir adım.

National Science Foundation’ın (NSF -Ulusal Bilim Vakfı), Nature dergisinde yeni çalışmayı anlatan basın bülteninde, uluslararası bilim insanlarından oluşan bir ekip yeni bir yöntem kullanarak “çekirdekte depolanan bilginin yaklaşık 1 saniye ömrü olduğunu gösterdi” deniyor.Ayrıca “Bu önemli çünkü bu yöntem geliştirilmeden önce, araştırmacılar kuantum bilgisini silikonda, en çok saniyenin onda birinden daha az bir süre boyunca koruyabilmişti.Kuantum bilgisayarlar üzerinde çalışan başka araştırmacılar son zamanlarda eğer bir kuantum sistemi bilgiyi en az bir saniye depolayabilirse, hata düzeltme yöntemlerinin veriyi belirsiz bir süre için koruyabileceğini hesapladılar” deniyor.


Princeton Üniversitesi’nden, Oxford Üniversitesi’nden ve ABD Enerji Bakanlığı’ndan bilim insanları bir silikon kristalinin içine gömülmüş fosfor atomunun elektronunu ve çekirdeğini kullanan bir sistemle bir saniye bariyerini aştı. Elektron ve çekirdek, kuantum bilgilerini depolayan küçük birer “kuantum mıknatısı” gibi davrandı; ancak elektronun kararsızlığı bilginin depolanmasını elverişsiz hale getirdi.NSF yetkilileri “Sorunun üstesinden gelmek için araştırmacılar veriyi daha uzun süre depolanabildiği çekirdeğe taşıdılar.” diye belirtiyor.Araştırmacılar çekirdekten bir milyon kat daha büyük olan elektron bulutundaki veriyle oynanabileceğini ve bunun çekirdek ve dış dünya arasında bir “aracı” rolü oynayabileceğini belirtiyor.


Princeton’da araştırmacı olan Steve Lyon basın bülteninde “Bu sistemde, bir çekirdeğin kuantum bilgisini ne kadar süreyle saklayabileceğini kimse tam anlamıyla bilemiyor” diyor. “Özenle geliştirilmiş kristaller ve çok dikkatli ölçümlerle eşiği [yani bir saniyeyi] aşan bellek sürelerini görmek bizi sevindirdi” diye de ekliyor.


Kuantum mekaniği kuramına göre, atomlar ve öteki cisimler birden çok halde, yani aynı anda iki yerde bulunabiliyorlar. Bu nedenle kuantum bilgisayarlarında, her bir bilgi parçasının aynı anda birden çok değeri olabiliyor.

http://www.networkworld.com/news/2008/102408-small-storagedevice.

10 yılda 10 devrim

Son 10 yıla damgasını vuran bu 10 bilimsel devrim sayesinde ne Dünya ne de üzerindeki yaşam eskisi gibi olacak.

Mars'ta su bulunmasından yüzyılın deneyi olarak adlandırılan Büyük Hadron Çarpıştırıcısına, Eris cüce gezegeninin ortaya çıkartılmasından klonlamaya, bilim dünyasının son 10 yılda kaydettiği ilerlemeler bir büyük bilim atılımının adımları sayılabilir. Zira bu bilimsel zaferler sayesinde ne Dünya ne de üzerindeki yaşam eskisi gibi olacak.

İşte son 10 yıla damgasını vuran devrim niteliğindeki bilimsel keşif ve gelişmeler:

1. BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISI
Yüzyılın en büyük deneyi olarak kabul edilen 10 milyar dolarlık araştırmada, Büyük Hadron Çarpıştırıcısıyla, 14 milyar yıl önce evrenin doğumuna yol açtığına inanılan Büyük Patlama ortamının yaratılması amaçlanıyor.

091228-bilimsel10devrim2.widec[1]

İsviçre'nin Cenevre kentindeki yeraltı tünelinde yapılan deneyde geçen yıl ilk kez çalıştırılan atom çarpıştırıcısı, bir ton helyumun tünele sızmasına yol açan elektrik bağlantısı arızası yüzünden kapatıldı. Bu yılın sonlarında yapılan ve gelecek yıl yapılacak asıl çarpıştırma operasyonunun provası olarak görülen "Atlas" adlı deneyde ise 1,18 trilyon elektrot volt gücünde, karşı yönlerde yol alan iki parçacık ışınının çarpışmayı doğurduğu açıklandı.

Çarpıştırıcının katedral büyüklüğündeki dev odasında bulunan belli başlı dört detektörden biri, ilk yüksek enerjili proton çarpışmasını dünya rekoru olarak kaydetti. Çarpıştırıcının enerjisi aşama aşama artırılmaya devam edecek.

Deney sırasında tünel boyunca ayrı yönlerde iki proton huzmesi veriliyor. Işın demetleri ayrı istikametlerde, ışık hızına yakın bir süratle halka şeklindeki tünelde yol alıyor. Proton ışınlarının birbiriyle büyük bir enerjiyle çarpışmasının ardından bilim adamları, kozmosun doğasını kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor.

2. KÖK HÜCREDE BÜYÜK DEVRİM
Japon bilim adamı Şinya Yamanaka, Kasım 2007'de, insan embriyosu kullanmadan kök hücre üretilebileceğini kanıtlayarak bilim dünyasının kanını donduracak bir atılıma imza attı.

Yamanaka, Kyoto Üniversitesi laboratuvarında, insan embriyosu kullanmadan kök hücre üretilebileceğini, farelerden alınan deri hücreleri üzerinde genetik oynama yaparak gösterdi. Araştırmayla elde edilen kök hücrenin insan embriyosu kullanılmadan üretilmesi, kök hücre çalışmalarına izin vermeyen çevreleri rahatsız etmeyecek olması dolayısıyla da büyük önem taşıyor.

Kısaca iPS olarak adlandırılan, yeni geliştirilmiş kök hücre tipi, yetişkin deri hücrelerine dört gen yerleştirerek ortaya çıkardı. Vücuttaki 220 hücre tipinden herhangi birinin sayısız kopyasını oluşturma yeteneğine sahip embriyonik kök hücreler gibi davranmaya başlayan iPS hücreleri, hastanın kendi yetişkin hücrelerinden türetildiği için bağışıklık sistemi tarafından reddedilme riski taşımıyor. iPS hücreleri, embriyolardan türetilmediğinden büyük bir ahlaki ve dini soruna yol açmıyor.

3. DÜŞÜNCE GÜCÜYLE MEKANİK HAREKET
Beynin har,tasını çıkarma yolunda son on yılda atılan dev adımların başında, bedensel hareketlerin kontrolü sırasında beyinde oluaşn elektromanyetik akımları tespit edebişmekti. Nort Carolina Üniversitesi’nden bilimciler, bir maymunun beynine belli noktalara yerleştirdikleri elektrotlarla bu elektrik komutşarı bilgisayara taşımayı ve maymunun bir mekanik kolu hareket ettirmesini sağlamayı başardı. Bu deney farklı üniversitelerce tekrarlandı ve geliştirildi.

Son gelinen noktada İtalyan bilimciler, 2 Aralık 2009’da kamuoyuna sergiledikleri sistemle, kolunu bir trafik kazasında kaybetmiş bir insanın sinirlerine bağlı mekanik bir kolu hareket ettirmesini sağlayabildi. Sinir sistemindeki bu gelişmeler, çok da uzak olmayan bir gelecekte, uzuvlarını kaybetmiş veya felçli hastaların hayatını oldukça kolaylaştıracak robotik protezler geliştirilmesine olanak sağlayacak.

Eris_and_dysnomia2[1]

4. CÜCE GEZEGEN ERİS
Tanımı konusunda gökbilimcileri ikiye ayıran ve en sonunda "cüce gezegen" sınıfında yer almasına karar verilen Eris, 2005 yılında keşfedildi.

Eris, keşfinden sonraki ilk yılında güneş sisteminin 10. gezegeni olarak anılırken, Uluslararası Astronomi Birliğinin gezegen tanımını yayımlamasının ardından "cüce gezegen" sınıfına sokuldu.

Buzullarla kaplı gezegenin yeni statüsü, kendisinden daha küçük olan Plüton'un da "cüce gezegen" kabul edilmesine yol açtı ve güneş sistemindeki gezegen sayısı Astronomi Birliğinin kararıyla 8'e düşürüldü.

Keşfedilen gezegene, tanımı üzerindeki tartışmalar nedeniyle, mitolojide kavga ve nifak tanrıçası olarak bilinen Eris'in adı uygun görüldü.

Plüton'dan yaklaşık 115 kilometre daha geniş olan Eris, güneş sistemindeki en uzak gezegen olarak biliniyor. Eris'in güneşten uzaklığı 14,5 milyar kilometreyi buluyor. 2005 yılında yapılan gözlemlerde Eris'in bir de uydusu bulunduğu keşfedildi ve bu uyduya Dysnomia adı verildi.

Eris'in yörüngesi, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerin yörüngesel düzlemine 45 derece eğik konumda bulunuyor. Bu eğim yüzünden 2005 yılına kadar gözlerden uzak kaldığı düşünülen Eris, Güneş'in çevresindeki turunu 560 yılda tamamlıyor.

5. 7 MİLYON YILLIK KAFATASI
Afrika'nın Çad çöllerinde 2001 yılında bulunan ve 6-7 milyon yıllık olduğu tahmin edilen kafatası, insanoğlunun atasına dair tartışmaların merkezi haline geldi.

Toumai adı verilen kafatasını bulan Michel Brunet liderliğindeki Poitiers Üniversitesi ekibi, kafatasının bir insansıya, insanların atasına ait olduğunu duyurdu.

Bilim dünyasında bu görüşe karşı çıkanlar da oldu. Bir kısım bilim adamı, kafatasını, maymunlarla insan arasındaki kayıp halka olarak kabul ederken, bir diğer kısım bunun bir gorile ait olduğu tezini savundu.

Soyağacında halen belirsiz bir yere sahip olan Toumai'nin karakteristik özelliklerinde hem insan, hem de maymunla bağlantılar kuruldu, ancak halen nihai bir sonuca varılamadı. Bazı bilim adamları, bulunan kafatasından yola çıkarak, insansıların 7 milyon yıl iki ayak üzerinde yürüdüğü iddiasını da ortaya attı.

6. GÜNEŞ SİSTEMİNİN DIŞINDAKİ GEZEGENLER
Evrende yalnız olmadığımızı ispatlamaya yönelik araştırmaların odak noktasında bulunan güneş sisteminin dışındaki gezegenlere ilişkin keşiflerin tarihi, 1990'lı yılların başlarına dayanıyor. Bu yıllarda, güneş sisteminin dışında keşfedilen gezegen sayısı tek haneli sayılarla gösterilirken, 2000 yılında 20 kadar gezegen daha bulundu ve bu sayı son 10 yılda yüzlerce olarak anılmaya başladı.

Dünyaya trilyonlarca kilometre uzaklıkta bulunan bazı gezegenlerin teleskoplarla fotoğrafları çekilebildi. Keşfedilen 400'den fazla gezegenin büyük bölümünün, Jüpiter ve Satürn gibi devasa gaz gezegeni olduğu açıklanırken gökbilimciler çalışmalarını, yaşam izine rastlayabileceklerini düşündükleri Dünya benzeri gezegenler üzerinde yoğunlaştırdı.

7. KLONLAMA
Klonlama çağı, 1997 yılında ilk memelinin, Dolly adı verilen bir koyunun klonlanmasıyla başladı.

Dolly'i 2000 yılında bir maymun takip etti ve dünyanın farklı yerlerinde birçok araştırmacı, bu iki örneğin ardından at, inek ve kedi gibi birçok hayvan türünü klonlamayı başardı.

2001 yılında Güney Asya öküzü, 2009 yılında ise bir deve ile bir bizon klonlandı.

8. MARS'TA SU BULUNMASI
Kızıl Gezegen Mars'ta su bulunduğu iddiası doğrulandı. NASA, uzay aracı Phoenix'in, suyun varlığını kanıtlamakla kalmadığını, suya temas ettiğini açıkladı.

Mayıs ayından bu yana Mars'ın yüzeyini, mekanik kolunu kürek yerine kullanarak inceleyen robotun, gezegenin daha önce tahlil edilmemiş bölgesinde suyla karşılaştığı belirtildi.

microrna_biogenesis[1]

9. MİCRO-RNA
İlk kez 1993 yılında keşfedilen, ancak adını 2001 yılında alan microRNA'lar, sağlık ile hastalık arasında önemli bir rolü bulunan genetik şifre parçacıklarından oluşuyor.

Genin nasıl çalıştığını kontrol eden hücrelerin düzenli çalışması için ihtiyaç duyulan dengenin sağlanmasına yardımcı olan bu parçacıklar işlevini kaybettiğinde hastalıklar ortaya çıkıyor.

MicroRNA'ların bu nedenle yeni ilaçların keşfinde çok büyük önemi bulunduğuna inanılıyor.

10. GENOM HAYVANAT BAHÇESİ
Uluslararası bir çalışma olan Genom Hayvanat Bahçesi projesiyle, bir organizmanın DNA'sında kayıtlı genetik bilgilerin tamamına ulaşılmasında maliyetin düşürülmesi amaçlanıyor.

635 milyon avroya ve 10 yıllık bir çalışmaya mal olan proje, hücrelerin nasıl çalıştığının ortaya çıkarılmasına ve hastalıkların sayısız metotla araştırılmasına katkıda bulunuyor.

Bilim adamları, Genom 10K adı verilen Genom Hayvanat Bahçesini yaratarak, 10 bin omurgalı türün kayıtlı genetik bilgilerinin tamamına ulaşmayı amaçlıyor.

Kabloların sınırı aşılıyor.

Dünyanın en hızlı internet bağlatısını sağlayacak olan yeni fiber optik kabloların kapasitesi sizce ne kadar?

İnternetin hızla geliştiği günümüzde, Türkiye'deki evlerin/ofislerin sahip olduğu bağlantı seçeneklerinin dünya geneline göre ne kadar düşük olduğunun farkındasınızdır. Bizler 1Mbit-8Mbit ile uğraşadururken, Google'ın Asya'nın güneydoğusunda test ettiği yeni kablolara da bir göz atalım. Asya'nın güneydoğusunda (SJC) denizin altında bulunan ve Tayland ile Filipinler'in de dahil olduğu ülkeler arasındaki interneti taşıyacak olan kablolar üzerinden tam 17Tbps hızda veri geçiyor.

164ASP21704517

17Tbps size anlamlı gelmedi mi? Şöyle diyelim bir de: 17 Terabit Per Second. Yani 10^9 bit (10 üzeri 9 bit). 1 Terabyte, 1024 Gigabyte ediyor (Tıpkı 1 Gigabyte'ın 1024 Megabyte ettiği gibi). Bu kablo için Google 400 Milyon Amerikan Doları, yani 245 Milyon Euro ödenek ayırmış ve Asyalı ortaklarıyla bu projeyi başlatmış. Sıkı durun, kısa süre içerisinde bu kablonun kapasitesinin 23Tbps'ye çıkartılması bekleniyormuş.

Küresel ısınmaya '20 ilaçlık reçete'

The Sunday Times Gazetesi 7 Aralık'ta Kopenhag'ta başlayacak İklim Zirvesi öncesi küresel ısınmaya karşı 20 maddelik bir çözüm listesi yayımladı.

İnsanlık birçok farklı yönetmle doğaya zarar vermeye devam ederken üzerinde yaşadığımız Dünya alarm vermeye ve uyarılarına devam ediyor.

Uyarıların gözardı edilmeyecek boyutlarda olması dünya liderlerini 7 Aralık'ta başalyacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi'nde biraraya getiriyor.

Zirve öncesi İngiliz The Sunday Times gazetesi Dünyamızın kurtarılması için 20 yıl adlı bir liste açıkladı.

Getirilen önerilerin hepsi şu an sahip olduğumuz teknolojiyle yapılabilir ve uygulanabilir olmasıyla dikkat çekiyor. İşte Dünyayı kurtaracak liste;

1)Güneş Enerjisi
Güneş , doğayla en barışık enerji kaynağı olmaya devam ederken bu kaynağı en çok kullanan ülke ise İspanya. Sevilla yakınlarında kurulan tesiste 600'den fazla hareketli ayna bulunacak ve elde edilen enerji 15 saat boyunca erimiş tuz molekülerinde depolanabilecek. Güneş enerjisinin depolanabilmesi için geliştirilen bu teknikle 25 bin eve elektirik sağlanabilecek. Tesis 2011 yılında faaliyete geçecek.

Power385_650545a[1]

2)Karbon depolama
Termik santrallerde kullanılan kömür ve türevlerinin atık olarak havaya saldığı karbondioksitin küresel ısınmaya neden olduğu biliniyor. Norveç'te 1996 yılından beri kullanılan bir yöntemle termik santrallerden çıkan karbon dioksit petrol kuyularına depolanabiliyor. Avrupa Birliği, atıklarını bu yöntemle depolayacak 12 termik santral projesine başladı. Santraller 2020 yılında tamamlanacak.

3)Akıllı sayaç
Gereksiz elektrik kullanımını önlemek için dünyada akıllı sayaç kullanımı artıyor. İtalya’daki evlerin yüzde 85’inde akıllı sayaç bulunuyor. ABD ise sıralamada ikinci durumda.
4)Rüzgar Enerjisi
2020 yılında İngiltere’nin enerji ihtiyacının yüzde 30’unu rüzgardan karşılaması bekleniyor. Norveç ise Haziran 2009’da karadan 10 km açıktaki yüzer platformlarda ‘rüzgar tarlalarını’ devreye sokacak.

5)Nükleer Enerji
Çin, Güney Kore, Hindistan ve Rusya’nın aralarında olduğu 13 ülke halen 53 reaktörün yapımına devam ediyor. Gelişmiş güvenlik önlemlerinin kullanılmasıyla nükleer enerji tekrar gündeme geldi. İngiltere yüksek maliyetleri koyduğu karbon vergileriyle karşılamak için bir dizi plan hazırlıyor. Gelişmelere rağmen İngiletere 25 yıldır ülkesinde hiçbir nükleer tesis inşaa etmedi.

6)Güneş panelleri
Evlerde suyu ısıtmak için oldukça yaygın olarak kullanıyor. Gelecekte panellerden oluşacak güneş çiftlikleri enerji ihtiyacının giderilmesi için kullanılacak.

7)Hızlı toplu taşıma
Elektirik ve hidrojenlere çalışan araçlara yaygınlaşırken ilerde sürücüsüz ve doğayla barışık trenler şehirlerin vazgeçilmezi olacak. Prototipler Londra Heathrow Terminali’nde test ediliyor.

Transit385_650548a[1]

8)Karbon ticareti
Henüz yeni bir finans piyasası olan karbon borsasında salım hakkını kullanmayan şirketler haklarını başka şirketlerini satarak hem dengeyi koruyor hemde para kazanıyorlar.

9)Dalga Enerjsi
Yılana benzer dalga yakalayıcıların kulanılmasıyla denizlerdeki dalgalardan üretilen enerji miktarında büyük artış gözlendi. Portekiz ve İskoçya bu konuda pilot bölgelerde uygulamalara başladı. Dalgadan enerji üretme tekniğinin rüzgar enerjisinin 15 yıl gerisinde kaldığı düşünülüyor ve asıl gelişmelerin 2020'lerin ortlarında olması bekleniyor.

10)Çevreci uçaklar
Yeni tasarlanan ‘süzülen kanatlar’ teknolojisiyle yakıttan yüzde 25 tasarruf edilmesi planlanıyor. Boeing ise yeni tasarladığı motorlar için yüzde 35 daha az yakıt kullanımını garanti ediyor. Karbon salınımının önemli bir kısmının uçaklarda kullanılan yakıtlardan kaynaklandığı göz önüne alındığında bu gelişmelerin küresel ısınmanın önüne geçilmesi için kritik bir rolü bulunuyor.

Plane385_650549a[1]

11)Gel-git enerjisi
Mevcut teknolojiyle pahalı ve az verimli gibi görünse de denize kıyısı olan ülkeler enerji ihtiyaçlarının yüzde 5 ‘ini bu şekilde karşılayabilir.
12)Güneş çatıları
Güneşten gelen enerjiyi alıp eletrik enerjisine çeviren çatılar yueni nesil evler için tercih nedeni olmaya başlayacak.

13)Güneş pencereleri
Evde kullanılan enerji için çatıların yeterli olmadığını düşünen bilimadamları pencerelerin üstüne yerleştirilen ve güneş enerjisini elektiriğe çeviren hücreleri genel kullanıma sunmaya hazırlanıyor.

14)Dönüşümlü ısı pompaları
Isı pompları, yaızn toplanan ısının yera atlında depolanması ve kış geldiğinde ise evin depolanan ıenerjiyle ısıtılması için kullanıyor. Günmüzde kırsal alanda yaşasyanlar bu yönetemi sıkça kullanıyor.

15)İkinci jenrasyon biyoyakıtlar
Mısırdan elde edilen biyoyakıtın 100 misli su yosunlarından elde edilebilir. 2030 yılında jet yakıtlarının yüzde 12 ‘sinin yosunlardan elde edileceği düşünülüyor.

16)LED ampüller
Philips tarafından geliştirilen yeni nesil ampüller geleneksel ampüllere göre yüzde 95 enerji tasassurufu sağlıyor. Yeni nesil ampüller mekanik olmamamakla birlikte ışığın şeklini ve büyüklüğünü elektiriksel olarak ayarlaayrak maksimum verim sağlıyor.

091130%20led1[1]

17)Sıcak su ile enerji
Danimarkada’da birçok eve santraller tarafından ısıtılan sular borular aracılığıyla aktarılıyor. Santarllerde ısıtlan suyun boşa gitmesi yerine bu şekilde değerlendirilmesinin yaygınlalştırlıması palanlanıyor.

18)Video konferans
Uçak yolculukları yerine video konferansların tercih edilmesi yakıt tüketiminde ciddi azalmalara yol açabilir.

19)Teknolojik gelişim
Teknolojiyle herşey mümkün! Elektrikle çalışan arabalarla 40 ila 400 km yolculuk yapmak mümkün. Elektrikli arabaların meznili uzaması ise lityum-ion pillerinin gelişmiyle mümkün olacak.

20)Güneş yansıtıcıları
Uzaya yerleştirecek yansıtıclıar ile Dünya'ya geri dönen mikro dalga ışınlarından enerji üretilmesi planlanıyor.

Nükleer piller cebe giriyor

ABD'li mühendisler bozuk para büyüklüğünde ve normal pillerden 1 milyon kat daha uzun dayanan nükleer pil üretmeyi başardı.

Büyük boyutları nedeniyle bugüne kadar sadece askeri operasyonlarda kullanılabilen nükleer piller sonunda cebe girecek kadar küçültülebildi. Missouri Üniversitesi araştırma ekibinin geliştirdiği nükleer pil, aynı boyutlardaki standart pillere göre 1 milyon kat daha fazla elektrik üretebiliyor.

Bu piller, çok kısa tanımıyla, içindeki radyoaktif maddenin bozunması esnasında ortaya çıkan elektrik yüklü parçacıkların toparlanıp akım halinde iletilmesi esasına dayanıyor. Savunma ve uzay uygulamalarında yıllardır kullanılan nükleer piller, besledikleri cihazları on yıllarca çalıştırabiliyor. Bu sayede uzayda yıllarca gidebilecek ve veri iletebilecek uzay araçları mümkün olabildi.

Ancak büyük boyutları yüzünden bugüne kadar bu pillerden küçük sistemlerde yararlanılamamıştı. Nükleer pillerden mikro ve nano boyutlardaki elektronik cihazlarda da yararlanmanın yolunu arayan Missouri Üniversitesi ekibi sonunda bu hedefine ulaştı ve dünyanın ilk minyatür nükleer pilini üretti.

Üretilen pilin bir özelliği de katı yarı-iletken yerine sıvı yarı-iletken kullanılarak dayanma ömrünün binlerce kat arttırılması.

Halen kullanılan nükleer pillerin çoğunda, izotoplardan yayılan elektrik yüklü parçacıkları yakalamak için katı yarı-iletkenler kullanılıyor. Ancak parçacıkların sahip olduğu çok yüksek enerji zamanla yarı-iletkende hasara yol açıyor ve pili öldürüyor. Yeni geliştirilen pildeyse sıvı kullanıldığı için parçacıkların çarpışı ve geçişi yarı-iletkene çok az hasar veriyor.

Ekibin lideri Prof. Dr. Jae Wan Kwon, neredeyse bozuk para büyüklüğündeki nükleer pilin gündelik hayatta kullandığımız standart kalem pillere kıyasla 1 milyon kat daha fazla elektrik temin edebileceğini belirtti.

Prof. Jae, adında “nükleer” sözcüğü geçtiği için pek çok insanın bu yeni teknolojiye şüpheyle bakacağını, ancak bu pillerdeki reaksiyonların hiç bir şekilde sağlığa zararlı olmadığını ifade etti.

http://mems.missouri.edu/index.html

Betondan 7 Kat Güçlü Kenevir Tuğlalar

Doğayla tamamen uyumlu, kenevir, kireç ve sudan yapılmış tuğlalar, çevreye saygılı yeşil binalar yapılmasında yeni bir çığır açmak üzere.

Güzel görüntülü, %100 yeniden dönüştürülebilir, Hemcrete © aynı zamanda sağlamlığını çok uzun süre koruyabiliyor. Çatı izolasyonu, duvar veya zemin inşaasında rahatça kullanılabiliyor. Hemcrete © betondan 7 kat güçlü, yarısı kadar ağırlıkta ve çatlamaya daha dayanıklı. Ayrıca yanmaz, su geçirmez, izolasyona uygun ve aynı zamanda tamamen yeniden dönüştürülebilen malzemeden yapılmış. Üreticilerin dediğine göre, yıkılmış bir Hemcrete duvarı gübre olarak kullanılabilirmiş.

http://www.lhoist.co.uk/tradical/hemp-lime.html