Ultra-Thin Wires Could Revolutionize Computers
Atom-sized wires could lead to extremely small electronics and quantum computers.
Simmons et al., University of New South Wales
That could lead to even tinier electronic devices in the future as well as new steps toward quantum computing, an industry still in its infancy, which would create powerful computers that could sift through massive amounts of data faster than current digital computers which use binary code.
Monday, January 09, 2012 | Labels: Nanotechnology | 1 Comments
A Nanotech Teabag Delivers Potable Water for Less than a Cent
Monday, January 09, 2012 | Labels: Nanotechnology | 0 Comments
Creating Artificial Muscles More Powerful Than Anything In Nature
By observing the inner workings of an octopus's leg or an elephant's trunk, scientists have created muscles from carbon nanotubes that could one day power machines.
“Nature has been developing her technologies for many hundreds of millions of years," said Ray Baughman. “By looking at the way in which nature has solved problems like muscles, we can advance our own technologies.” Baughman is Director of the NanoTech Institute at the University of Texas at Dallas. His lab creates very tiny artificial muscles by spinning filaments of invisibly small carbon nanotubes into an extraordinary yarn. Pound per pound, this nano-yarn is stronger than steel, yet is so light it almost floats in air.
Monday, January 09, 2012 | Labels: Nanotechnology | 0 Comments
Penn Physicists Observe “Campfire Effect” in Blinking Nanorod Semiconductors
June 22, 2011
Monday, January 09, 2012 | Labels: Nanotechnology | 0 Comments
Speed of Light Lingers in Face of New Camera - Işık Hızında Çalışan Bir Fotoğraf Makinesi
More than 70 years ago, the M.I.T. electrical engineer Harold (Doc) Edgerton began using strobe lights to create remarkable photographs: a bullet stopped in flight as it pierced an apple, the coronet created by the splash of a drop of milk.
Di Wu and Andreas Velten, MIT Media Lab
By JOHN MARKOFF
Published: December 12, 2011
---
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nün Medya Laboratuarındaki araştırmacılar, ışığı sıvıların ve objelerin içinden geçerken yakalamak için ultra hızlı bir görüntüleme sistemi kullanıyor. Bu teknikle saniyenin trilyonda ikisinden az bir sürede resim çekebiliyorlar. Proje aslında "görülemeyeni görmek" yönünde tuhaf bir çaba olarak başladı. Amaç, yansıyan ışığı yakalamak ve ardından ışığın geri dönüş yollarını hesaplayıp başka türlü görülemeyecek odalarda bulunanları görüntülemekti. Medya Laboratuarı'nda medya sanatları ve bilimleri doçenti Ramesh Raskar, "Görülemeyeni gören bir kamera yapmak istediğimi söylediğimde, meslektaşlarım 'Üniversitede sürekli bir pozisyon istiyorsan başka bir konu seç' dediler. Şimdi sürekli bir pozisyonum var ve bu yüzden yaptığımın o kadar da çılgınca olmadığını söyleyebilirim" diyor. Raskar ışığı tarayıp yakalayan süper hassas bir laboratuar gereci olan "ışın tüpü"nü modifiye etmek için kimya bölümünden yardım aldı. Işın tüpleri, genelde foton akımlarını elektron akımları halinde yoğunlaştırmak için kullanılıyor. Bu tüpler, bulanık bir sıvıyla doldurulmuş bir şişenin içine tekrar tekrar verilen lazer ışığının ilerlemesini kaydedecek kadar hızlı. Söz konusu gereç normalde, çok kısa bir zaman aralığında gerçekleşen laboratuar deneylerini ölçmek için kullanılıyor.
Tipik olarak, araştırmacılara yoğunluk, konum ve dalga boyuna dair veri sunuyor ancak görüntü sunmuyor. Araştırmacılar ısın tüpünü modifiye ederek şişenin bir ucundan diğer ucuna hareket eden bir ışık atımının nasıl göründüğünü gösteren ağır çekim filmler oluşturmayı başardılar. Lazer ışığı atımları şişenin içinden geçerek uca doğru ilerliyor, bu da atım geçerken şişenin yanlarına çarpıp seken konik bir şok dalgası üretiyor. Işın tüpü ışığı, bir katot ışın tüpünün görüntüyü çıkarıp bilgisayar ekranına çizmesiyle hemen hemen benzer şekilde tarıyor ve yakalıyor. Her bir yatay ışık çizgisi sadece 1.71 pikosaniye (saniyenin trilyonda biri) beliriyor. Raskar'a göre bu, lazer ışınının sıvı boyunca yarım milimetre gitmesi için yeterli zaman. Olayı görüntülemek için araştırmacılar bir nanosaniyenin (veya saniyenin milyarda birinin) biraz altında 500'e yakın kareyi kaydediyor.
Her filmin dar bir görüntü alanı olduğu için, süreci belli sayıda tekrarlayarak, ışının şişenin bir ucundan hareket ettiğini, diğer uca çarptığını ve gerisin geri sıvının içinde dağıldığını gösteren bütünlüklü bir sahne oluşturacak şekilde süreci şişe boyunca tekrarlıyorlar. Bir atım, sıvı boyunca hareket ederken takip edilseydi, ortaya çıkan film üç yıl uzunluğunda olurdu. Tasarım ekibinin üyesi olan Yardımcı Doçent Andreas Velten, "Bunu bir ağır çekim olarak düşünebilirsiniz. O kadar ağır bir çekim ki, bizzat ışığın hareketini görebiliyorsunuz. Evrende daha hızlı hareket eden başka bir şey yok" diyor.
Raskar teknolojinin potansiyeli olan ticari uygulamaları olduğunu söylüyor. Sözgelimi geçen yıl yüksek lisans öğrencilerinden biri taşınabilir CAT tarama aygıtları tasarlayan bir tez yayınlamış. R askar, meyvelerden gelen yansımaları yakalayıp yorumlayacak akıllı telefon yazılımı da tasarlanabileceğini söylüyor. "10 yıl sonra telefonunuzda böyle bir şey olduğunu düşünün. Süpermarketinize gidip meyvenin olgun olup olmadığını anlayabileceksiniz."
Bugüne kadar pikosaniye hızları büyük oranda ülkenin silah laboratuarlarında çalışan seçkin bir bilim insanları grubunun alanıydı. Raskar için (ki projeyi, saniyenin kuadrilyonda biri için kullanılan terim üzerinden "femto fotoğrafçılık" diye adlandırıyor) bu mühendislikten veya bilimden öte bir konu. "Dünyaya eşi benzeri olmayan bir şekilde bakmak bize ilham verdi. Bu deneyi sadece yapabildiğimiz i çin y aptık" d iyor v e ekliyor: "Hâlâ bunun ne anlama geldiğini idrak etmeye çalışıyoruz, çünkü kimse daha önce dünyayı bu şekilde görebilme şansına sahip olmadı."
Thursday, January 05, 2012 | Labels: Nanotechnology, Technology | 0 Comments
Ellen Dunham-Jones: Retrofitting suburbia
What About the Suburbs?
Courtesy of Toledo-Lucas County Public Library
How to Fix That Ugly Strip
Car Clash: Europe vs. the U.S.
Thursday, January 05, 2012 | Labels: Life | 0 Comments
For Turkey, Lure of Tie to Europe Is Fading - Türkiye Artık Avrupa'ya Muhtaç Değil
Levent business district at night.
It is all but certain that Turkey’s membership talks, which have made scant progress in many areas since 2006, will make none at all when Cyprus takes over the union’s rotating presidency in July 2012, because the Turkish government has said it will boycott the presidency, effectively freezing negotiations. If the talks are still deadlocked in 2014, Turkish officials say privately, they could be abandoned.
By DAN BILEFSKY
Published: December 4, 2011
Şimdiyse Avrupa kısır döngüye giren bir kredi kriziyle sarsılıyor ve Arap Baharı'nın yarattığı fırsatlar Türkiye'ye bölgesel güç olarak yeni bir nüfuz kazandırıyor. Türkler ise birkaç yıl önce akla bile gelmeyen bir seçeneği, Avrupa Birliği'nden tamamen vazgeçmeyi değerlendiriyor.
20 bin şirketin üye olduğu, muhafazakâr bir işadamları derneğinin kurucusu olan Erol Yarar, "Başbakan Erdoğan Türkiye'yi Batı'ya yaklaştıran ilk Müslüman lider olmak istiyordu ama Avrupa ona ihanet ettikten sonra böyle bir arzusu kalmadı" diyor. "Bugün AB'nin Türkiye üzerinde hiçbir nüfuzu kalmadı ve Türklerin çoğu kendilerine, 'Böyle bir kargaşaya girmenin ne anlamı var?' diye soruyor."
Türkiye'nin Ortadoğu'da giderek güçlenen dış politikası, geçen ay Suriye'ye uygulanmaya başlayan sert yaptırımlar ve olası bir askeri müdahale hazırlıklarıyla kanıtlandı. İsrail'in Filistinlilere olan tutumuna karşı da Türkiye bölgede güçlü bir ses olarak doğdu. Bu arada Türk yetkililer, AB'yle ilişkilerin onulmaz bir noktaya ulaştığını, dönemsel başkanlığın 2012'de Kıbrıs'a geçecek olmasının durumu daha da güçleştirdiğini belirtiyorlar. Türkiye 1974'te adaya çıkarma yapmış ve etnik Türk olan kuzey kesiminde rakip bir hükümet kurmuştu. O günden beri de Kıbrıs'la siyasi bir kavga yaşanıyor.
Bir Türk gazetesinin haberine göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçen ay Londra'da Kıbrıs'ı "yarım bir ülke", başkanlık edeceği birliği de "sefil bir birlik" olarak nitelemişti. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağıldığı yüz yıl önce Türkiye, "Avrupa'nın hasta adamı" olarak anılıyordu. Şimdiyse Türk ekonomisinin bu yıl yüzde 7,5 büyümesi bekleniyor ve Avrupa da tekliyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan geçtiğimiz günlerde, "Eskiden bize 'hasta' diyenler şimdi kendileri 'hasta' oldu" dedi.
Türk yetkililer özel demeçlerinde üyelik müzakerelerinin 2014'te hâlâ önünün açılmaması halinde görüşmelerden çekilebileceklerini belirtiyor. Düşünce kuruluşu German Marshall Fund'un anketlerine göre 2004'te Türklerin yüzde 73'ü AB üyeliğine olumlu bakarken, 2010'da bu oran yüzde 38'e düştü. Bir röportajda, tam üyelik hedefine bağlı kaldıklarını ifade eden AB Bakanı Egemen Bağış, genç ve dinamik bir işgücüne, büyük bir iç pazara ve artan bir bölgesel nüfuza sahip olduklarını, dolayısıyla bocalayan birlik için her zamankinden daha çok değere bindiklerini belirtti. "Dayan, Avrupa" dedi. "Türkiye imdadınıza yetişiyor." Fakat üyeliği uzun süredir desteklemiş olan Türk işadamları artık bundan o kadar emin değil. 2010'da Türkiye ihracatının yüzde 56'sı Avrupa'ya, yüzde 20'sini de (2004'te bu oran yüzde 12'ydi) Ortadoğu'ya yaptı.
Yarar, "Belki 10 yıl alır ama Arap Baharı bu pazarları daha cazip bir hale getirecektir" diyor. Türkiye'yle ilişkilerin soğuması, Avrupa'nın Arap dünyasındaki nüfuzunu da etkiliyor. Oysa İran, Irak ve Suriye'ye sınırı olan NATO üyesi Türkiye'nin bir aracı olarak Batı için önemi hızla artıyor. Uzmanlar, onlarca y ıldır i lk k ez A vrupa'nın Türkiye'ye olan ihtiyacının, Türkiye'nin Avrupa'ya olan ihtiyacından daha fazla olduğunu belirtiyor. Üst düzey Türk yetkililer de Erdoğan'ın artık Avrupa yerine Washington'a öncelik verdiğine, Türkiye'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımların da bunu yansıttığına dikkat çekiyor.
Erdoğan konuyla ilgili olarak Başkan Obama'yla yakın temas halindeyken Avrupa'nın ancak yardımcı rolünde olduğunu ifade ediyorlar. İnsan hakları savunucularıysa somut bir AB üyeliği hedefi olmadan Türk hükümetindeki otoriter damarın denetimsiz kalacağından endişeleniyor. İstanbul'da, Avrupa'yla Asya'yı ayıran Boğaziçi'nin batı yakasındaki hareketli bir kafede oturan 19 yaşındaki uluslararası finans öğrencisi Tuğçe Erbad, kendi kuşağının iflas eden bir Avrupa Birliği'ne girmek istemediğini söylüyor. Fakat ısrarla belirttiğine göre o da, arkadaşları da kendilerini Arap dünyasından çok Avrupa'ya yakın hissediyor. Yine de, "Türkiye ne doğu, ne batıdır. Biz kendi yolumuzda ilerliyoruz" diyor.
Thursday, January 05, 2012 | Labels: Politics | 0 Comments
- Alternatif Yakıtlı Taşıtlar
- Alternative Energy
- Archieve
- Arkeoloji
- Bilim
- Çevre
- Economy
- Ekonomi
- Environment
- Genetik
- Health
- İnternet
- Inventions
- Kültür
- Life
- Material
- Mimari
- Nanotechnology
- Otomotiv
- Politics
- Politika
- Sağlık
- Sinema
- Technology
- Teknoloji
- Tıp
- Transportation
- Uzay
- Yaşam
- Yazılım
- Yeni Malzemeler
- Yenilenebilir Enerji