Kontrol Altında Kaos: Aksiyon Filmleri

35 yıl önce 18 Haziran'da Steven Spielberg'in "Jaws" adlı filmi ABD genelinde 400'den daha fazla sinemada gösterime girdi.
Gişe hâsılatı rekorlarını kırdı. Büyük stüdyolar bir anda yaz ayları için büyük hazırlıklar ve iddialı filmler yapmaya başladı. Sorduğunuz kişiye ve ruh haline göre değişir. Bazıları bu değişimin bir felaket, bazıları ise olumlu bir gelişme olduğunu söyler. Ancak ne olursa olsun, o günden itibaren seyirciler yazları için aksiyon filmleri talep ettiler. İster komedi, macera, çizgi film veya pazarlama kampanyalarında nasıl tanıtılıyorlarsa tanıtılsınlar, yaz aylarında çıkan filmlerin içinde aksiyon olması gerekiyor. Aksiyon kelimesi fazlasıyla kullanılıyor. Bu kelime yönetmenlerin her sahnenin başında bağırdıkları emir ancak anlamı belirsiz. Sinemanın en güzel özelliği kameranın gerçek zamanlı olarak olayları yaratması değil. Aynı zamanda gerçek hayatta olması imkânsız olayları önümüze getirmesi. Basit kayıt teknikleri ve editlerden bilgisayar destekli efektlere kadar sürekli gelişen görsel ve teknik yöntemler sinemacıların fizik kurallarını çekinmeden kırmasını sağlıyor. Bir tankın gökyüzünde uçup uçakları düşürmesini mi görmek istiyorsunuz? Veya köpekbalığının bir tekneyi yutmasını? Belki de akşam trafiğinde otoyolda kamyonların devrildiği ve kurşunların havada uçuştuğu bir kovalama sahnesini seyretmek istiyorsunuz. Tom Cruise'un yanında Cameron Diaz'la bir mısır tarlasına uçak indirmesi de hoş olabilir? Belki de bunların hiçbiri ilginizi çekmiyor. Ancak "A Takımı", "Jaws", "Knight and Day" ve hemen hemen tüm Brett Ratner filmlerinde bunları görebileceğinizi biliyorsunuz. Bu tip filmleri seyrederken ne düşünüyorsunuz? Aksiyon filmleri hem bir sinema türü hem de heyecanlandıran bir eğlence olarak birçok farklı tepki alıyor. Çoğunlukla düşünce gerektirmeyen, aptalca veya boş olarak eleştiriliyor ancak bu doğru olsa bile konumuzla alakası yok. Aksiyon tutkunları ses, hız ve hareketli sahneler istiyor olabilir ancak bu her şeyi kabul edecekleri anlamına gelmiyor. Ayrıca yönetmen açısından iyi bir aksiyon sahnesinin fikir olarak yaratılıp canlandırılması, bu sektördeki en zor ve karmaşık işlerden biri. Bir yönetmenin arabaları, aktörleri, silahları veya etrafta işe yarar görünen diğer şeyleri organize edip kontrollü ve anlamlı bir kaos yaratması oldukça zor bir iş. Daha önce yapılmamış bir sahneyi nasıl yaratırsınız? Seyircinin heyecanlanıp şaşırırken eğlenmesini nasıl sağlarsınız? Bunlar bir yere kadar kameranın yeri, zamanlama, sahnenin ritmi ve editleme gibi teknik konular. Ancak hiçbir şey bedavaya çarpışıp patlamadığı için aynı zamanda mali konular. Belki de Hollywood'un sürekli yenilik peşinde koşmasının esas nedeni sinemacıların her zaman daha büyük ve daha etkileyici aksiyon sahnelerinin peşinden koşması. 1950'lerde televizyonun ortaya çıkmasına sinema sektörü büyüyerek cevap verdi. CinemaScope ve Technicolor teknikleri günümüz sinemasının başlangıcını 1970'lerin "Jaws" filminden çok daha iyi gösteriyor. Dönemin en önemli aksiyon sahnesi hiç kuşkusuz William Wyler'ın "Ben- Hur" filmindeki at arabası yarışı sahnesidir. Cinecittà stüdyosunun arkasındaki boş bir alanda binlerce at ve insan inşası aylar süren bir sette o sahnede oynadı. Tüm bu çabadan sonra kamera açısının çok dikkatli bir şekilde değiştirilmesiyle gerilimin artırıldığı muhteşem sahne hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Şimdilerde böyle sahneler çekilmiyor. Aslında gerekmiyor da. İnsanlar, atlar ve toz bilgisayar vasıtasıyla yaratılabiliyor. Yine de iyi bir aksiyon filmi yapmak göründüğünden çok daha zor. Teknolojinin her şeyin daha kolay yapılabildiği hissini verdiği bu günlerde bile bu doğru.

0 comments:

Post a Comment